Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
İstanbul Gazeteciler Derneği, “Basının Dünü Bugünü” ismiyle Gazeteci Yazar Necdet Saraç'ın katılımıyla Beylikdüzü Atatürk Kültür Merkezi'nde interaktif bir söyleşi programı düzenledi. Dernek Başkanı Mehmet Mert'in moderatörlüğünü yaptığı programa çok sayıda gazeteci katıldı. Gazeteciliğe dair tespitlerde bulunan Necdet Saraç, gazeteci meslektaşlarıyla bir araya gelmenin mutluluğunu yaşadığını belirterek başladığı konuşmasında Türkiye'de gazeteciliğin geldiği noktayı ve sosyal medya ile birlikte değişen alışkanları değerlendirdi. Saraç, “16'ıncı yüzyıldan itibaren dünyada yazılı basına geçiliyor. Yazılı basın kitap, gazete, dergi demek. Zamanla bu hızlanıyor. 400 yıllık sürede günümüze damgasını vuran ne olmuş? Basın yazılı basın olmaktan önemli ölçüde çıkmış. Radyo ve televizyonla buluşmuş ama son 20 yılda dijital yayıncılık girdi devreye. Ve inanılmaz bir evrilme gerçekleşti. Öyle bir evrilme ki bugün dijital obezite diye programlar yapılmaya başlandı. Bu ne? İnsanların inanılmaz bir bilgi bombardımanına uğraması. İş öyle bir noktaya evrildi ki cep telefonsuz sokağa çıkmış inanılmaz bir eksikliği beraberinde getirir oldu. Telefonu bir yerde unuttuğunuz da sarjınız bittiğinde dünyanın sonuna gelmiş gibi algılıyorsunuz. Dünya bu anlamda ilginç bir noktaya geldi” dedi.
Türkiye'de basın özgürlüğü yok
Sosyal medyanın ve dijitalliğin öne çıktığı Türkiye ve dünyada gazeteciliğin de ilginç bir noktaya geldiğini anlatan Saraç buna rağmen siyasal iklimin gazetecilik üzerindeki etkisinin özellikle Türkiye'de olmak üzere çok baskın olduğunu da belirtti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki gün söylediği; 'Dijital bir faşizm anlayışı var' sözlerini değerlendiren Saraç, “Şimdi Erdoğan; “Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki şu anda dijital platformlarda kontrolsüz bir şekilde dijital faşizm var” diyor. Bunu söyleyen 20 yıldır bu ülkeyi yöneten insan. Bunu söyleyen kişinin yönettiği ülke Uluslararası Sınır Tanımayan Gazetecilerin, basın özgürlüğü raporunda 180 ülke arasında 149'uncu sırada. Yani sende basın özgürlüğü yok, ifade özgürlüğü yok sende haberin peşinden koşma özgürlüğü bile yok. Bu gerçekliğe rağmen algı yönetiyorlar. Ülkenin cumhurbaşkanı kendisini dışarıda tutarak dijital faşizmden bahsediyor ve insanların düşünce sistematiklerini şekillendirmeye çalışıyor. Evet dijital faşizm tehlikesi var mı var. Şimdi de birçok kurum dijital diktatörlüğü paylaşıyor” diye konuştu.
Medya objektif olmaktan çıktı
ABD'de ortaya çıkan yurttaş gazeteciliği kavramının sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla her yerde vücut bulduğunu bunun da objektifliğin önüne geçtiğini vurgulayan Saraç, “Gazeteciliğin temel prensibi ne? Objektif olma, haberi nesnel koşullarını içererek vermek. Bugün bu ülkede böyle bir şansımız var mı? Şu an herkes yurttaş gazeteciliği pozisyonunda. Elinizdeki laptop, telefon sizi yurttaş gazetecisi yapabiliyor. Herkes her konuda yorum yapabiliyor. Herkes yorumcu pozisyonuna geldi. Bunları niye söylüyorum? Dünya artık objektif olmaktan çıktı. Dünyada tarafsız gazetecilik kavramı havada kaldı. Bulunduğunuz yere göre bu iş renk değiştirebiliyor. Şimdi ülkede basının yüzde 90'ınını kontrol eden bir iktidar var. Gazeteler aynı manşetleri atıyor. Şimdi medya ne isterse onu tartışıyoruz. Eskiden bir merkez medya kavramı vardı şimdi o da kalmadı. Milliyet, Hürriyet vardı CNN Türk, NTV, Habertürk merkez medya sayılırdu. Ama bunlar bitti. Bunun yerini basını kontrol eden siyasi bir mekanizma aldı. Ülkedeki kutuplaşma medyaya yansır oldu. Medya açısından dijital gelişme objektif gazetecilik için bir şans olabilirdi. Ama demokrasi varsa objektif gazetecilik yapabilirsin, araştırmacı gazeteci olabilirsin. Şimdi bunların hepsinin yok olduğu bir ortamda siz siyasi iklimden bağımsız hareket edemezsiniz. Bugün merkez medyanın ortadan kalkmasının sebebi de o” şeklinde konuştu.
Gazeteciler bağımlılık içinde
Eskiye kıyasla özgür gazeteciliğin kalmadığını belirten Saraç, “Eskiden geleneksel gazeteciler vardı. Uğur Mumcu gibi. Cumhuriyet'i Cumhuriyet yapan 70'lerdeki sisteme karşı duruşuydu. Şimdi bunlar kalmadı. O dönemki araştırmacı gazetecilik daha doğrusu rüzgara karşı yürüyen gazetecilik... Gazeteci rüzgara karşı yürür. Gerçeklerin peşinde koşar. Gerçeği yazabiliyorsan gazetecisin. Ama bugün bunlar kalmadı. Herkes bir bağımlılık içine girdi. Türkiye'de çok onurlu gazeteler var. Cumhuriyet gibi Birgün gibi Evrensel gibi ama yetmiyor. Onlar da bir yere bağımlı hale geliyor. Bu tablo değişir mi? Değişmez. Bu çok zor bir ihtimal gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.
Gazetecilik demokrasiyle buluşmalı
Gazeteciliğin doğru bir şekilde yapılabilmesi için ülkedeki siyasi iklimin demokrasiden yana olması gerektiğinin altını çizen Necdet Saraç, Türkiye'nin ise bu manzaranın çok uzağında kaldığını vurguladı. Saraç, “Gazeteciliğin demokrasiyle buluşması lazım. Ancak o zaman bir normalleşme olur. Türkiye'de hukuk işliyor olsa, siyasal iklim demokrasiye uygun olsa bugün gazeteler başka bir yerde olurdu. Basın ama bugün tehlikeli pozisyonda. Yasama, yürütme ve yargı dışında dördüncü güç ve bu gücünü büyütüyor. Zamları bile fiyat güncellemesi diye duyuruyorlar. Bunun üzerine gidip bu noktada yeni bir dalga yaratmak lazım. Size sunulanı reddetmeniz lazım ama öyle bir iş ki; medyanın üzerinde oynanıyor, dejenere ediliyor. Gezi eylemleri bir örnektir. Gezi'de eylemler olurken CNN Türk penguen belgeseli gösteriyordu. O yüzden gerçek gazetecilere; rüzgara karşı yelken açabilecek gazetecilere ihtiyaç var. Onlara düşen ne? Mecburen Kabataş yalancılarıyla uğraşmaya devam edeceğiz. Siyasetçi Kabataş yalanı söylüyor, düzen medyası da destekliyor. Hal böyle olunca vatandaş da 'Evet ya olabilir' diyor. İşte algı operasyonu budur. Biz maalesef bu noktada ne konuşursak konuşalım, insanların çoğu gerçeklerin peşinden koşmaz. İşte bu noktada medya gerçeklerin peşinden koşabilmeli. Medya insanların yüzüne soğuk su serpebilmeli. Bu kolay bir süreç değil. O alanı derinleştirmek lazım. İktidar istediği kadar medyanın çoğunu kabul etsin; iktidar medyasında gündemi belirleyen kimse çıkmıyor. Gündemi belirleyenler yine muhalif medya organları. Dünde böyleydi, bugün de böyle. Abdi İpekçi böyledi, Ahmet Taner Kışlalı böyledi, Uğur Mumcu böyleydi. Gazetecilik kavramını genişletebiliriz, daraltabiliriz” dedi.
Türkiye'de gazetecilik öldü
Demokrasinin olmadığı bir iklimde gazetecilik yapılamayacağını yinleyen Saraç, Türkiye'deki gazeteciliğin de öldüğünü fakat buna rağmen gazeteciliği diriltebilmek için doğru habercilikte ısrar edilmesi gerektiğini söyledi. Saraç, “Bugün maalesef Türkiye'de gazetecilik öldü. Kes, kopyala, yapıştır hasıl olmaya başladı. Ülkedeki sistem düzelmediği müddetçe medya da düzelme olmaz.
Bütün koşullar aleyhimize de olsa doğru habercilikte ısrar etmeliyiz. Anayasa diyoruz. Daha iyi bir anayasa için ne yapılması lazım? Bunu medyanın gündeme taşıması, tartışması lazım. Siyasal iklim cesaretlendirmeli. Güç merkezi başka bir yere evrilip, demokrasiden taraf oldukça siz o zaman gazetecilik alanında da sürecin değiştiğini görebilirsiniz. Aksi halde böyle siyasilerin istediği haberlerin servis edildiği, aynı manşetlerin atıldığı gazetecilik örneklerini daha çok görebiliriz. Gazeteci itiraz etmeli, aykırı olmalı. Gazeteciler itiraz etmeden, aykırı olmadan hiçbir şeyi değiştiremez. Türkiye'de değişim isteyen her gazeteci daha cesur olmalıdır. Ülke öyle bir noktaya geldi ki bu ülkede yüzde 10-12 oy almış bir partinin temsilcilerini televizyona bile çıkaramıyorlar. Böyle bir Türkiye'de yaşıyoruz. Bu değişirse dijital gelişim bizi daha hızlı nerelere taşıyacak onu hep beraber yaşayacak görüyoruz. Ama hızlı mecralara geçeceğimiz belli. Buradaki temel kriter insanlara doğru bilgileri sunabilecek bir siyasi iklim” diye konuştu.
Şunu konuşmayın diyen olmadı
Türkiye'deki haber kanallarını ve televizyon haberciliğini de değerlendiren Saraç, “Şu an reytinglere bakarsanız CNN Türk, Habertürk, Halk Tv önde gidiyor. Fox Haber de birinci sırada. Türkiye'de en çok izlenen haber bülteni FOX'a ait. Reytingler buralarda çok paylaşılıyor. Haber Global ve TV100 gibi altyapısı çok güçlü kanallar da var. Muhalif kanalların çok izlenme sebebi şu ki; insanlar farklı sesleri duymak istiyorlar. Benim için sorarsanız son zamanlarda Habertürk beni çağırmıyor. Ama gene de kendime adıma net söyleyebilirim; “Şu konuda konuşmasanız iyi olur” diyen bir kanalla karşılaşmadım. Merkez medyasına çıktığımızda inanılmaz küfür ve tehditler alıyoruz. Çünkü oranın izleyicisi bizimle aynı fikirde değil. Televizyon bile bu noktaya evrildi” dedi.
Sosyal medya çok etkin
Sosyal medyanın etkin kullanımına ve siyasilerin sosyal medya kullanımlarına da dikkat çeken Saraç, “Sosyal medya çok etkin. Kemal Kılıçdaroğlu mesela evinde çektiği videolarla samimiyetini, sıcaklığını gösteriyor. İnsanlar artık böyle daha sahici şeyler izlemek, görmek istiyor. Kılıçdaroğlu evinin mutfağında çektiği videolarla ilgi görüyor. Bu tarz yaklaşım gündemi belirmesinde de etkin bir rol oynuyor” açıklamasında bulundu.
Medya kurumları dayanışmalı
Medya kuruşlarının özgür bir Türkiye için ve doğru habercilik için dayanışma içinde olması gerektiğini de anlatan Saraç aksi halde fikir yoksulluğunun süreceğini ve değişim gerçekleşmeyeceğini belirtti. Saraç, “Türkiye'de AKP'yi ikna ederek yasaları değiştiremezsiniz. Seçime gidiliyor ve seçime giderken AKP gemileri yakmış durumda. Gezi Davası'nın sonuçları ortada, Kaftancıoğlu'nun durumu ortada yarın İmamoğlu'nun da davası olacak ne olacak? Bu gerçekliğe karşı medya da dayanışmayı büyütmeli. Medya kuruluşlarının daha yan yana olması lazım. Objektif gazetecilik yapmak önemli. Gerçekleri deşifre etmek gerek. Uğur Mumcu geleneğinin devam etmesini sağlamalıyız. Gazetecilik iktidar, Türkiye'yi kutuplaştırınca karşılıklı bir dövüşe döndü ve objektif olmaktan çıktı. Türkiye bu yüzden fikir yoksulluğu çekiyor. Fikri bir yoksulluk ve yoksunluk içindeyiz. Siyasetçi beka diyor kendi bekası. Gelecek diyor kendi geleceğini kast ediyor. Türkiye'nin böyle bir sıkıntısı var. Bencil bir yönetim anlayışı mevcut. Buna karşı tek çare gazetecilik özgün bir şekilde yapılabilmesidir” şeklinde konuştu.
Gazetecilik özgürlüğü sever
Hükümetin olası sosyal medya yasaklarını değerlendiren ve gazetecilik için özgür bir ortamın olmazsa olmaz olduğunu anlatan Saraç, “Vikipedi'yi 2 yıl yasaklayan hükümetin sosyal medyaya müdahale etmemesi imkansız. Türkiye'de torba yasa diye bir şey var. İçine her şeyi atıp istedikleri kararları çıkartıyorlar. Sosyal medyaya müdahale edecek bir karar da bu şekilde çıkar. Çünkü iktidar sosyal medyadaki kendi beceriksizliğini görüyor. Daha açık söyleyeyim; iktidara yakın düşünen kişilerden yaratıcı gazeteci de çıkmaz, hukukçu da çıkmaz, edebiyatçı da çıkmaz. Gidip AKP'nin yaptığı kitap fuarlarını izleyin, CHP'li belediyelerin fuarlarını izleyin bu bile fark ediyor. Gazetecilik açısında da iki taraf arasında ciddi bir fark var. Gazetecilik de özgürlüğü sever. Gazetecilik özgürlükten beslenir. İktidar cenahında olup, özgürlükten beslenmediğiniz sürece gazetecilik de yapamazsınız. İktidara yakın sanatçılara bakın Orhan Gencebay gibi Yavuz Bingöl gibi hiçbirinde yaratcılık kalmadı. Mesela Can Dündar'ların peşine düştüler ama onlar da haklı çıktı. 2011'den itibaren Esad'ı yıkmaya çalıştılar, paramiliter güçleri desteklediler. Bunu deşifre etmek gazetecilik açısından doğrudur. Gazeteciliği özgür bırakmak gerek” dedi.
Gazeteciler desteklenmeli
Gazetecilerin çok ciddi zorluklar çektiğini ve destek almaları gerektiğini belirten Necdet Saraç şöyle konuştu; “Basın İlan Kurumu 61 anayasasındaki rolüne dönse bütün gazeteciler bundan faydalanır. Gazetecilik mezunu insanların büyük kısmı işsiz. Gazetecilerin yine büyük bir kısmı asgari ücretle çalışıyor. Burada devletin devreye girmesi lazım. Eskiden Gazeteciler Kooperatifi vardı. Bu noktada gazetecilerin kamu devreye girmeden yaşayabilme şansı yok. Bir yandan dijital teknoloji artıyor böylece gazeteci sayısına daha çok ihtiyacı olabilir. Umarım siyasal iklim değişirse mevcut iktidar bunu değiştirir. Çünkü kolay bir iş değil ama gazeteci ve gazetelere ait örgütler de bu değişimleri becerebilmeli. Türkiye Gazeteciler Sendikası gibi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti gibi kurumların da ağırlığı azaldı. Bu onlarla ilgili bir iş değil. Kamunun gazetecileri finanse etmesi lazım. Türkiye'de devlet maalesef gazetecinin siyasi refklesine göre destek veriyor. Oysa devlet hakem olmalıdır. Bir insan gazetecilik yapıyorsa onu ölç. Reytingine mi bakacaksın bak. Devlet bir şekilde gazetecilere destek verebilmeli.”
Ekranlara çıksalar perişan olurlar
Siyaseti liderlerin belirlediğini ama liderler üzerinde medyanın da etkin olduğunu kaydeden Saraç, bu nedenle AK Parti kurmaylarının televizyonda rakipleriyle tartışmaktan kaçtığını söyledi. Saraç, “Dünyada siyaseti liderler belirliyor. Liderin söylediği baz alınıyor. Keşke siyasi parti genel başkanları haftada 1 siyaseti televizyonlarda tartışıyor olsa. Bu ülke için yararlı olur. Ama AKP bunu istemez. İnanın bazen bakıyorum; 'Bizi yöneten bunlar mı?' diye düşünüyorum. Bunlar televizyonlara çıksalar perişan olurlar. O yüzden de çıkamıyorlar” diye konuştu.
Necdet Saraç kimdir?
Necdet Saraç, 1961 yılında Erzincan’da doğdu. Saraç, ilkokulu Harbiye İlkokulu’nda, ortaokulu Kurtuluş Ortaokulu’nda, liseyi ise Feriköy Lisesi’nde okudu. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nin “Siyaset ve Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdi. Almanya’da Halk Yüksek Okulu’nda çalıştı. Avrupa’da ve Türkiye’de Alevi kurumlarında merkezi düzeyde yöneticilik yaptı. Almanya’da Köln Halk Yüksek Okulu’nda öğretmenlik yaptı. CINE5 ve DIGITURK Avrupa temsilciliği yaptı. Avrupa ve Türkiye’deki Alevi kurumlarında Genel Başkan Yardımcılığı yaptı.
SU ve YOL televizyonlarında Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. BİRGÜN ve YURT gazetelerinde köşe yazarlığı ve gazetecilik yaptı. Toplumsal mücadelenin birçok alanında yer aldı. Alevilerin Siyasal Tarihi, Farklı Çizgi, Yavuzun Akıl Babası İdris-i Bitlisi ve 51 Soruda Sosyal Demokrasi adlı dört kitabı vardır.